© Basın Gazetesi

Boğaziçi Üniversitesi’nde “kayyım” rektör nöbeti 1000. gününde; “Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz”

Can ÖZTÜRK/ T24

Boğaziçi Üniversite’nin Güney Kampüsü’nde yer alan çimlerde kayyım rektöre karşı rektörlük binasına sırtlarını dönen akademisyenler bugün öğrencilerle düzenlenen eylem kapsamında yeniden toplandı. 1475 gündür direnişini sürdüren öğrenci ve akademisyenler, "İnci'den hesabı öğrenciler soracak" ve "Kayyumlar gidecek, biz kalacağız" pankartları açtı. Akademisyenler talepleri karşılananan kadar direnişlerini sürdüreceklerini ifade ettikleri basın açıklamasını okudu. Direnişe destek için alanda yer alan TİP Milletvekili Sera Kadıgil, "Evet belki akademisyenler henüz kazanamadı ancak tesilm olmadılar ve olmayacaklar. Bu da onlara dert olsun" ifadeleriyle direnişin önemini vurguladı.

Boğaziçi Üniversitesi’nde, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, AKP’den Milletvekili aday adayı da olan Melih Bulu'yu 2 Ocak’ta rektör olarak atamasıyla başlayan “Boğaziçi Direnişi” 3 Ocak'ta 5. yılını geride bıraktı. Bu süreç içerisinde Boğaziçililer dört yıldır yağmur kar demeden, rektörlük makamına sırtını dönüp protesto gerçekleştirdi. Eylemler süresinde üniversitenin kapısına kelepçe vuruldu, protesto eylemi yapan onlarca öğrenci gözaltına alındı, seçilmiş eski rektör Prof. Dr. Üstün Ergüder ve mezunlar okula alınmadı, akademisyenlerin dersleri ve kampüse girişleri engellendi. 

Bugün direniş nöbetinin 1000. günü kapsamında öğrenciler ve akademisyenler Güney Kampüs’te yeniden eylem düzenliyor.

Sera Kadıgil: Bu insanlar vazgeçmediler, vazgeçmeyecekler

Boğaziçi Üniversitesi'ndeki kayyım nöbetinin 1000. gününde direnişe destek vermek için alanda bulunan TİP Milletvekili Sera Kadıgil, direniş hakkında T24'e şöyle konuştu:

"Bugün direnişin 1475, nöbetin ise 1000. günü. Başından beri takip etme olanağı bulduğum bir direniş. Bu nöbet ilk başladığında ‘Verilecek tepki bu mu?’ gibi tepkiler verilmişti. Daha sert bir şey yapılmalı gibi yaklaşıldı ama hoacalar daha sürdürülebilir ve devamlılığı olabilecek bir eylem olmasını istedi. Eylemin 1000. günü itibarıyla da ne kadar kıymetli bir iş yaptıklarını gösteriyorlar. Evet belki 1000 gündür bu üniversite bir kayyım ile yönetiliyor ama herkes ve arkamızdaki rektörlük binasında oturan Naci de şunu biliyor, bu insanlar vazgeçmediler, vazgeçmeyecekler. Defalarca kovdular, defalarca mahkemelerini kazanıp geri geldiler tekrar atılan hocalar var. LGBTİ+ kimliklerinden ötürü öğrencilere olmadık lüzumu ettiler. Evet belki akademisyenler henüz kazanamadı ancak teslim olmadılar ve olmayacaklar. Bu da onlara dert olsun."

"Otoriter hatta faşizan saray rejimi dediğimiz şey tam olarak bu"

Kayyım atamlarını ve siyasal iklimi değerlendiren Kadıgil, iktidarın yeterli gücü elde ettiğini düşündüğü için adımlarını daha emin attığını vurgulayarak şunları kaydetti:

"Farklı bir iklime girdiğimizi düşünmüyorum. İktidar en başından beri yapmaya ve uygulamaya çalıştığını gerçekleştiriyor. Otoriter hatta faşizan saray rejimi dediğimiz şey tam olarak bu. Yüzde 80 oyla seçilen Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ı da tutukluyor, 3 kere seçilmiş Ahmet Türk'ü de önce tutuklayıp sonra makamında ağırlayacak kadar da tutarsız bir iktidar ile karşı karşıyayız. 22 yıldır bunu tahkim etmeye çalışıyorlar. Sadece iktidar yeterince güç biriktirmemişti. Ufak ufak adımlar atıyordu. Artık yeterince güç biriktirdiğine inanıyor ve buna yönelik hareket ediyor.

 

"Türkiye'de özgür, özerk, demokratik ve katılımcı ilkelere dayalı bir üniversite ideali gerçekleşene kadar; kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz"

"Bugün 17 Ocak Cuma. Nöbetimizin 1000., direnişimizin 1475. günündeyiz. Sizlere özgür basının hâlen alınmadığı, öğrencilerin, birçok mezun ve emekli öğretim üyesinin girişlerinin engellendiği, çevresinde polisin ağır silahlarla devriye gezdiği, her köşesinin kameralarla, özel güvenlik güçleri ve sivil polislerce denetlenmeye çalışıldığı, girişlerine yüksek demir parmaklıkların  yerleştirildiği kampüsümüzden sesleniyoruz.  Bugün akademik nöbetimiz için 1000. kez Güney Meydan'da, rektörlük  binasının önündeyiz.  Boğaziçi Üniversitesi akademik nöbeti, Melih Bulu'nun 1 Ocak 2021'de tepeden inme bir kararla rektör olarak atanmasını izleyen hafta, öğrenci protestolarına yapılan ilk polis müdahalesinin ertesi gününde, 5 Ocak Salı günü, önceden planlanmamış ve barışçıl bir protesto eylemi olarak başladı. O gün,  üniversiteyi ayakta tutan temel değerleri hiçe sayan bu hukuksuz müdahaleye karşı tepkisiz kalamayacaklarını duyuran bir grup öğretim üyesi öğle tatilinde cüppelerini giyerek Güney Meydan'a indiler ve sırtlarını rektörlük binasına dönerek ilk sessiz nöbeti gerçekleştirdiler. İzleyen günlerde akademik nöbetin  katılımcı sayısı onlara, kısa süre sonra da yüzlere çıktı. Rektörlük, bu nöbeti  engellemek amacıyla öğretim üyeleri hakkında mesnetsiz soruşturmalar açtı;  bazı hocalarımızın görevine son verdi, bazılarını istifaya zorladı, bazılarının da hak ettikleri kadro yükseltmelerini yapmadı; nöbete katılan mezunlarımızın, emekli ve yarı zamanlı öğretim üyelerinin üniversiteye girişini yasakladı. Tüm bunlara rağmen her iş günü öğlen saatlerinde 15 dakikalığına gerçekleştirilen bu eylem dört yılı aşkın süredir tek bir gün ara verilmeksizin devam etti. Üniversitemize yapılanağır siyasi müdahaleye tepkimizi bugüne dek bin kez bu meydana inerek, akademik nöbetimize katılarak gösterdik. Akademik nöbet Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinin idari, akademik ve hukuki düzlemde - kurullarda, komisyonlarda, disiplin soruşturmalarında ve mahkemelerde sürdürdükleri yoğun mücadelenin en görünür simgesi, ödün vermedikleri ilkesel duruşun en çarpıcı ifadesi oldu. Kararlılıkla sürdürdüğümüz bu barışçıl eylemin tanımlayıcı öğelerinin neler olduğunu ve bu öğelere yüklediğimiz anlamı bir kez daha kamuyla paylaşmak isteriz: 

Akademik nöbetlerimizde rektörlük binasına sırtımızı dönüyoruz, çünkü kurum iradesini hiçe sayarak, usulsüzce ve tepeden inme yöntemlerle yapılmış rektör atamalarına, bu atamalar üzerinden üniversitenin bir siyaset aracı olarak kullanılmasına karşı çıkıyoruz. Sırtımızı dönüyoruz çünkü var olan yönetimi meşru bulmuyoruz, Anayasa Mahkemesi'nin 2024 yılında aldığı karara göre gayrimeşru konumları hukuken doğrulanmış olan rektör ve idarecilerin istifa etmelerini talep ediyoruz. Nöbetlerimizi her iş gününün öğle tatilinde sessizce ayakta durarak gerçekleştiriyoruz, çünkü amacımız, talep ve itirazlarımızı barışçıl yollarla, akademik ve idari görevlerimizi aksatmadan, kampüsün gündelik hayatını, dersleri, araştırmaları ve etkinlikleri kesintiye uğratmadan ifade etmek. Nöbetlerimiz için Güney Meydan'a iniyoruz, çünkü bu alanın üniversitenin özgürlükçü, eşitlikçi ve çok sesli yaşam kültürünün odağı olduğunu düşünüyoruz. Her iş günü bu meydanda nöbet tutuyoruz, çünkü kampüslerin yasaklar ve güvenlik kısıtlamalarıyla çoraklaştırılmasına karşı çıkıyoruz.

Üniversitelerin farklılıkların ve itirazların özgürce ifade edilebildiği, çoğulcu ve kapsayıcı ortamlar olarak yeniden yapılandırıldığını görmek istiyoruz. Nöbete akademik kimliğimizi simgeleyen cüppelerimizle katılıyoruz, çünkü mücadelemizin odağında üniversiteler için daha iyi bir gelecek ve evrensel akademik ilkeler var. Farklı görüşlerden, kimi zaman farklı kurumlardan akademisyenler olarak bizi bu meydanda buluşturan, akademik hak ve özgürlükleri önceleyen bu evrensel ilkelere olan ortak inancımız. Biz, herhangi bir siyasal gündemi savunmak için değil, Türkiye'de çağdaş ve evrensel kriterlere uygun bir yükseköğretim modeline geçilmesini, üniversitelerin akademik, idari ve mali anlamda özerk, katılımcı ve hesap verebilir kurumlar olarak yeniden yapılandırılmasını talep etmek için buradayız. Nöbetimizi alkışlarla sonlandırıyoruz, çünkü siyasi kadrolaşma ve liyakatsizleştirme gibi ağır kamu zararına yol açan, kurumun ve öğrencilerimizin geleceğini baltalayan tüm yıkıcı uygulamaların anlaşılmazlığını ve akıl dışılığını bu alkışlarla protesto ediyoruz. 

Taleplerimiz karşılanıncaya kadar, kurumumuzun ilkelerini, özgürlükçü ve çok sesli yapısını ayakta tutacak, tüm Türkiye için özerk ve demokratik üniversite idealini savunacak yeni ve meşru bir yönetim oluşturuluncaya kadar bu meydanda bir araya gelmeye, akademik nöbetimizi sürdürmeye kararlıyız. Bizler her iş günü her öğlen bu meydanda toplanıyor, rektörlüğe sırtımızı dönüyor, gayrimeşru yönetimin demokratik olmayan uygulamalarının hiçbirini kabul etmediğimizi, ilkelerimizden vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz. Kamuoyuna ilkelerimizin arkasında olduğumuzu, insan haklarına, bilimsel düşünceye saygılı, demokratik bir üniversite ortamı kurulana kadar bu direnişten vazgeçmeyeceğimizi yeniden ve ilk günkü kararlılığımızla duyurur, bu mücadeleyi öğrencilerimize, mezunlarımıza, tüm topluma olan borcumuz olarak gördüğümüzü yinelemek isteriz. Türkiye'de özgür, özerk, demokratik ve katılımcı ilkelere dayalı bir üniversite ideali gerçekleşene kadar,

Kabul Etmiyoruz, Vazgeçmiyoruz."

"Özgür, özerk ve demokratik bir üniversite mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğiz"

Boğaziçi Öğrenci Temsilciliği Kurulu (ÖTK) da basın açıklamasını okudu. ÖTK'nın okuduğu metinde kampüs içerisindeki özgür ortamın engellendiği vurgulandı. Okunan metin şöyle:

"Bugün hocalarımızın 1000. Nöbetinde ilk günkü kararlılığımızla Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri olarak yine buradayız. 4 yılı aşkın bir süredir saray rejiminin gerici, baskıcı ve antidemokratik işgal politikalarına karşı akademik özerkliği, demokratik üniversiteyi ve eğitim hakkımızı savunuyoruz. Bizleri yıldırmak amacıyla kampüsümüzün önüne dikilen, derslerimize kadar sokulan polislere; her fırsatta öğrencilere şiddet uygulayan ögblere, gözaltılara, ev hapislerine rağmen bu direnişimizde bir gün bile pes etmedik. Üçlü ranzalarda, 15 kişilik odalarda yaşamak zorunda kalan; niteliksiz ve pahalı yemeklere maruz bırakılan, kütüphanesi kapandığı için çalışacak yer bile bulamayan biz öğrenciler tüm bu sorunlardan kurtuluşumuzun birleşmekte ve direnmekte olduğunu biliyoruz.

Naci İncinin de en korktuğu şeyin bu olduğunu her sesimizi yükselttiğimizde önümüze kurulan ögb ve polis barikatlarından anlayabiliyoruz. Kamuda tasarruf gibi bahanelerle kütüphanesi yapılmayan, yurtları kullanıma kapatılan üniversitemizin yönetici kadrosu her gün önümüzden pahalı makam araçlarıyla geçerken öğrencilere insanca barınma ve beslenme gibi haklar çok görülüyor. Öğrencilere aktarılması gereken bütçe, Naci İncinin odasının mobilyalarına, arabalarına, orantısız işe alım yapılan ögblere aktarılıyor. Kış mevsiminde sınıflarını ısıtmaktan bile aciz olan, dersleri kaban giyerek gerçekleştirmek zorunda bırakan üniversite yönetimi çeşitli vakıf ve tarikatlarla pahalı etkinlikler düzenlemekten asla geri durmuyor. Naci İnci, öğrencileri ve akademisyenleri bu üniversiteye adeta bir zul sayarken kendi misafirlerini tüm saygısıyla karşılamayı ihmal etmiyor. Naci İncinin okul kültürünü öldürmeye yönelik hamlelerine her geçen gün bir yenisi daha eklenirken bizler tüm bileşenler olarak okulumuzu korumaya gayret ediyoruz.

Boğaziçi’nin atardamarlarından biri olan kulüp faaliyetleri okul yönetiminin sansürcü, baskıcı anlayışıyla karşı karşıya kalıyor. Kulüplere yalan gerekçelerle alan sağlamayarak faaliyetlerini engellemeye çalışan kayyımlık, sansürcü politikalarını da kulüpler ve yönetim kurulları üzerinden uyguluyor. Sinema Kulubü’nün gösterimlerini devamlı engellemeye çalışan okul yönetimi, hocamız Can Candan’ın belgeselinin bile gösterilmesine izin vermiyor. Oryantasyon günlerinde standlarına okulumuzun kulubü BULGBTİA+ bayrağını asan kulüpler kapatılmakla tehdit ediliyor, Ötk masası açılmasına izin verilmiyor ve ögblerle saldırılıyor. Bu ayrıştırıcı, Boğaziçi değerlerine uygun olmayan tehditlerden korkmuyoruz, çekinmiyoruz. BULGBTİA+ da, gerici söylemlerle ayrıştırdığınız her arkadaşımız da onurumuzdur. Bu okulun gerçek sahiplerinin Naci inci ve kadrosunun değil bizler olduğunu tekrar ve tekrar hatırlatıyoruz. Bugün 1000. Nöbetlerine katıldığımız hocalarımızın bazıları belki de seneye burda olamayacaklar. Boğaziçi akademisyenleri her geçen gün mobbinglerle, baskılarla istifaya zorlanıyor birçoğunun sözleşmesi yenilenmiyor. Demokratik üniversite anlayışına tamamen ters olan bu kararları asla tanımıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Çetin Eren Hocamınızın ikinci dönem açacağı dersin kayyımlık tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden iptal edildiğini öğrendik. Çetin Eren, Can Candan, Yıldız Silier, Esra Mungan ve görevini bırakmak zorunda kalan tüm hocalarımızın yanındayız. Paraşütlerin açtığı derslere karşı birçok bölümde örülen boykotlarla kendi hocalarımızın arkasında durmaya devam ediyoruz. Bu boykotlar kayyımlığı rahatsız etmiş olacak ki birçok arkadaşımıza soruşturmalar açıldı. Bu soruşturmalar sonucunda arkadaşlarımızın temsilcilikleri kayyımlığın kendi değiştirdiği yönergeye bile uymayarak askıya alındı. Sebep olarak üniversitemize adrese teslim ilanlarla gelen paraşütler hakkında sosyal medya gönderileri paylaşılmasını sunan yönetime tek bir cümlemiz var: Kayyım olarak atanmıştan Boğaziçi rektörü olamayacağı gibi paraşüt olarak gelenlerden de asla Boğaziçi Üniversitesi akademisyeni olamayacaktır.

Kampüs içerisindeki cinsel taciz vakalarına karşı mağdurların yanında bulunması, kampüs içindeki faillerle mücadelede aktif rol oynaması gereken CİTÖK, koltuklarını dolduran fail aklayıcı birtakım kişilerle, öncelik vermeme suretiyle uzatılan ve çözüme kavuşturulmayan süreçlerle birlikte mağdurların ulaşmaya çekindiği bir komisyon haline gelmiştir. İçerisinde erkek öğrencilerin hayatını karartıyorsunuz gibi mağdur suçlayıcı, fail aklayıcı cümleler sarfeden üyeler bulunduran bir komisyonun işlerliği olamaz! Kadın ve LGBTİ+ların süreçlere dahil edildiği, amacına hizmet eden bir CİTÖK için mücadele etmekten vazgeçmiyoruz!Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri olarak rejimin bu kayyım politikalarının bir alışkanlık haline geldiğini biliyor okulumuzun da bu politikalardan payını aldığını görüyoruz. Bu kurumda akademik özerklik ve bileşenlerin iradesi nasıl gasp ediliyorsa halkların seçim iradesinin de her geçen gün nasıl gasp edildiğine şahit oluyoruz.

Burdaki direnişimizin sebeplerini hukuksuzca gerçekleşen hiçbir irade gaspından ayrı tutmuyor yıllardır bu durumla mücadele eden öğrenciler olarak hukuksuzca kayyım atanan belediyeler ve kurumlarla dayanıştığımızı bildirmek istiyoruz. Açıklamamızı bitirirken bizler Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri olarak bir kez daha vurguluyoruz: Özgür, özerk ve demokratik bir üniversite mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğiz. Kayyım zihniyeti ve onun dayattığı hukuksuzluklar karşısında yılmadan öğrenciler, akademisyenler ve tüm bileşenler olarak 5. yılına giren direnişimizi sürdüreceğiz. Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz!"

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER