DEM Parti’den Tunceli Provokasyonu
SİYASETMHP lideri Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim 2024 tarihinde PKK lieri Abdullah Öcalan'a yaptığı "Örgütü lağvettiğini açıklasın" çağrısı ile hızlanan ve 26 Şubat'ta 'Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı' isimli toplantıda Ahmet Türk ve Pervin Buldan'ın sesiyle Öcalan'ın PKK'ya silah bırakma çağrısının kamuoyu ile paylaşılması ile sona yaklaşan sürece DEM Parti’den bir darbe daha geldi.
Milli çözüm sürecinde gözler terör örgütü PKK'nın silah bırakmasına çevrilmişken DEM Parti grup başkanvekilleri Sezai Temelli ve Gülistan Kılıç Koçyiğit'ten çok sert "Dersim İsyanı" açıklaması geldi ve ikili TBMM Başkanlığı’na araştırma önergesi sundular.
DEM Parti’nin grup başkanvekilleri Sezai Temelli ve Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Dersim Olayları" hakkında Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını teklif etti ve olaylarda 70 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği iddia ettiler.
Yapılan yazılı açıklamada, Tunceli'de "On binlerce insan köklerinden, kültürel değerlerinden, dilinden ve inancından kopartılarak zorla iskâna tabi tutulmuştur" denildi.
Önergenin gerekçesinde ise şu ifadelere yer verildi;
Kürtlere karşı 1925 yılında 'Şark Islahat Planı' hazırlandı. Tekçi ulus devlet politikaları hayata geçirildi. Bu çerçevede, 2 Şubat 1926 tarihinde Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey tarafından hazırlanan raporda, Kürt Aleviliğinin merkezi Dêrsim, 'Çıbanbaşı' olarak tanımlanmış; dönemin egemenleri açısından, homojen bir ulus yaratma hedefinin önündeki en büyük engel olarak görülmüştür. Aynı minvalde, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın 18 Eylül 1930'da Başbakanlığa sunduğu raporda da Dêrsim'e acilen askeri operasyon düzenlenmesi gerektiği ifade edilmiştir. 1932 yılında Jandarma Umum Kumandanlığı tarafından hazırlanan gizli rapor ise Dêrsim’in coğrafi, ekonomik, toplumsal, etnik ve inançsal yapısı ayrıntılı şekilde inceleyerek, kapsamlı bir askerî müdahale ve ıslahat planı için öneriler sunmuştur.
“70 binden fazla Kürt katledildi”
Dönemin Bakanlar Kurulu ise 4 Mayıs 1937’de karar aldı ve katliama başladı. Tarihimizin en acı olaylarından biri yaşanmıştır. 15 Kasım 1937'de Pir Seyit Rıza, oğlu Resik Hüseyin ve arkadaşları, Elazığ'da kurulan özel mahkemede yargılanarak idam edilmiştir. Dêrsim'de 70 binden fazla insan katledilmiş, binlercesi zorla yerinden edilmiş, kültürel, inançsal ve dilsel aidiyetlerinden kopartılmıştır.
Öte yandan, 2011 yılında dönemin başbakanı ve mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Dêrsim Tertelesi'yle ilgili olarak 'Devlet adına özür diliyorum' açıklaması yapması, bu acının devletin en üst makamında kabul edildiği önemli bir dönemeç olmuştur. Aynı dönemde iktidar partisinden birçok isim de Dêrsim katliamına dair acılarını ve üzüntülerini dile getirmiş, bu kıyımın bu toprakların onulmaz yarası ve ortak geçmişimizin acı bir parçası olduğunu ifade etmiştir. Ancak geçen yıllara rağmen bu özrün arkasından somut ve kalıcı adımların atılmaması, Dêrsim halkının ve vicdan sahibi herkesin yüreğinde kapanmayan bir yara bırakmıştır.
“Hakikatler açığa çıkarılmalı”
Bugün toplumsal barışa dair samimi ve kalıcı hamleler yapılmak isteniyorsa, bunun başlangıç noktalarından birisi Dêrsim halkının yıllardır dile getirdiği taleplerin karşılanması ve Dêrsim Tertelesi ile yüzleşilmesi olmalıdır. Hakikatlerin ortaya çıkarılması, acıların paylaşılması ve adaletin tesis edilmesi, yalnızca Dêrsim halkı için değil, Türkiye'nin tüm halklarının ortak geleceği ve barış içinde bir arada yaşama iradesi açısından hayati önem taşımaktadır. Bu amaçla Dêrsim ismini iade edilmesi başta olmak üzere, Dêrsim Tertelesi gibi tarihsel travmalarla yüzleşmenin başlangıcı olarak, yıllardır kapalı tutulan arşivlerin açılması, gerçekleri açığa çıkaracak bir hakikat komisyonunun kurulması, Pir Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezarlarının açıklanması, toplu mezar yerlerinin tespiti, kayıp çocukların akıbetinin incelenmesi ve katliamın planlayıcıları ile uygulayıcılarının tarih önünde yargılanmasını sağlayacak bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmalıdır.
İlginizi Çekebilir